tag:blogger.com,1999:blog-54296429761186445322024-03-06T10:59:32.820+03:00andranikosandranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.comBlogger19125tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-941827141020706192011-07-02T23:12:00.003+03:002011-07-02T23:26:55.499+03:00yer ve gök arasında<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbWbYISokffp4OUsD2Dr47VlIo4WL-CsZR9S7EprCzaQsW6WlXBCnP82t2OKnhb4EWFxG2NO_iQn-RLvUCsgixuE5FSk9fFa-9MIafQYi6h5aUcM77FN4l1_5bMJtuKXLqklPrd0ORCWk/s1600/adamkus.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 206px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbWbYISokffp4OUsD2Dr47VlIo4WL-CsZR9S7EprCzaQsW6WlXBCnP82t2OKnhb4EWFxG2NO_iQn-RLvUCsgixuE5FSk9fFa-9MIafQYi6h5aUcM77FN4l1_5bMJtuKXLqklPrd0ORCWk/s320/adamkus.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5624853643498165410" /></a><br /> <div> Bir insan elinin bir kuş kanadına benzerliği kadardır yer ve gök! Mesafeler uzaklaştırsa da içiçedir apayrı boyut ve nesnelerde; rüzgar estiğinde, yağmur toprağa fısıldağında ve bulut kinini kustuğunda yer ve gök arasında uzaklık kalmaz!</div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-55996218587775420752011-05-01T23:47:00.002+03:002011-05-02T00:11:45.216+03:00zamanı bükmek<a href="http://1.bp.blogspot.com/-LfKI_-ZZYN4/Tb3MfjqD9II/AAAAAAAAAGM/UlRv_Q3uSSI/s1600/IMG_0447.JPG" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 190px;" src="http://1.bp.blogspot.com/-LfKI_-ZZYN4/Tb3MfjqD9II/AAAAAAAAAGM/UlRv_Q3uSSI/s320/IMG_0447.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5601858354038436994" /></a><br /><div><br /></div><div> Zamanı bükmeye nereden başlayacağına karar verdiğinde elinde iki seçenek vardır:</div><div> Öncesizlik ve sonsuzluk. Sonsuz olamazsın ama onun bir parçasına tutunabilirsin. Öncesiz</div><div> olabilirsin çünkü hafızanı görmezden geldiğinde dün ve bugün tek parça haline gelir. </div><div> Zamanın her dilimi esnek yaylar gibidir; seni ileri atar ama düşmeni hızlandırır. </div><div> </div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-65655106048392192192011-03-18T12:47:00.002+02:002011-03-18T12:50:42.052+02:00<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/--gC5GXMp2CM/TYM44gVV5yI/AAAAAAAAAGE/vFOLcYTuvVk/s1600/IMG_0119.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 239px; height: 320px;" src="http://1.bp.blogspot.com/--gC5GXMp2CM/TYM44gVV5yI/AAAAAAAAAGE/vFOLcYTuvVk/s320/IMG_0119.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5585370506272827170" /></a><br /><span class="Apple-tab-span" style="white-space: pre; "> </span> <div> Uzaktan gördüğüm yastıkımsı bulutlara yaslanma, içlerinde yumuşama düşleriyle geçti çocukluğum; üstlerine düşüp tekrar yaylanabileceğimi,birinden ötekine geçebileceğimi düşledim </div><div> kaygısız. Her kaygısız düşün bir gün seninle başka kulvarda yüzleşebileceği gerçeğini havalanıp bir duman silsilesi içinden geçerken kavradım. Hayalini beyin uçlarına nakşettiğim yumuşak bulutların sis gibi belirsiz bir kuyu oluşunu gördüm, içine bıraktım kaygısız düşleri. Tepeleme düştüler her karşılıksız sevgi gibi. </div><div><br /></div><div> Yıllar sonra anlıyorum ki gölgeler ve suretler uzaktan hoş sedalar gönderirler, içindekini hissetmeden bilemezsin; her görünüş zamanda kaybolup beliren ölgün bir ışık gibidir, sen muhtaç</div><div> duyduğunda ışığını alırsın, o ise seni her an terkedecek bir rüzgarı hep yanında taşır. Rüzgar estiğinde karanlık yanındadır, ölgün ışık başka zamandadır. İnsan gerçekle yüzleştiğinde ayakları yere basar, bense havalandığımda anladım!</div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-87719168380294560982011-03-06T01:17:00.001+02:002011-03-06T01:20:57.683+02:00GitmelerHayat yolu gitmelerle dolu, her gidişin bir dönüşü olmak zorunda mı? Uğruna döndüğün her gelis seni icine alır, şeritlerle bölünmüş keskin ayrımlar silikleşir; o zaman geliş ve gidişler benzeşir. Sen yolcu başladığın bu hikayede artık direksiyonun başındasın, seçmek senin elinde; yol boyunca uza ya da?andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-68808531243267323522011-02-22T15:39:00.002+02:002011-02-22T16:00:36.382+02:00invisible- görünmez<div>Gorunmez sahiplikler var hayatta, bilmeden istemeden kabullendigin. Çabalarsin sahip olursun, çabalarken sana sahip olur. Gorunmez sahiplikler dunyası; esaretin nasırlı elleri bileklerinde nöbet tutarken, nabız hızın sıradan bir memur temposunda. Peki gorunmez sahipliklerin nerede?</div><div><br /></div><div><br /></div><div>i wish i was insivible</div><div>and feign to be the wind..</div><div>and slam the doors</div><div>whenever you stay home alone</div><div>and blow away</div><div>i can't believe</div><div>but i'm trying</div><div>a birthday cake</div><div>without candles</div><div>but i'm the wind </div><div>that breaks off the cross</div><div><br /></div><div>A toys orchestra</div><div>Invisible- technicolor dreams</div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-2472346856433099642011-02-16T22:31:00.002+02:002011-02-16T22:40:36.262+02:00açtım ellerimi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/-_Uhv96IXIG0/TVw0t99LKFI/AAAAAAAAAF0/FkxVlZMtFOw/s1600/IMG_0080-1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 239px;" src="http://1.bp.blogspot.com/-_Uhv96IXIG0/TVw0t99LKFI/AAAAAAAAAF0/FkxVlZMtFOw/s320/IMG_0080-1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5574388403107735634" /></a> Gökyüzüne açtım ellerimi, maviliği gözlerime yansıdıktan sonra, deniz tadında düşler kurdum yolculuklara. Hayat da bakir bir yolculuk, zorla işgal zorla iğfal ediyoruz yollarını, çiğniyoruz habersiz bedenini!andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-50296578192218555212011-02-14T14:11:00.002+02:002011-02-14T14:20:59.778+02:00Tek başına<div><br /></div><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL9lwY50flueF4uRzflzhxgTxGGvphOUf8A2bGqRE0sia7cJvLIly79VE43Qq6Mh75ZndRa_5nh9PmB_XU1yjaoeUJK6jublLp_T16x6DswBEjnX2OouImGCiH6nOuLpa0yCjUlLIep94/s1600/tekba%25C5%259F%25C4%25B1na.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 211px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL9lwY50flueF4uRzflzhxgTxGGvphOUf8A2bGqRE0sia7cJvLIly79VE43Qq6Mh75ZndRa_5nh9PmB_XU1yjaoeUJK6jublLp_T16x6DswBEjnX2OouImGCiH6nOuLpa0yCjUlLIep94/s320/tekba%25C5%259F%25C4%25B1na.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5573517742879562018" /></a><div style="text-align: left;"><br /></div><div style="text-align: left;">Atarsın oltanı hayata, denk gelir ya da gelmez, çıkanla yetinirsin ya da yetinmezsin; tek başınasın</div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-7923107523052857692011-02-13T13:02:00.003+02:002011-02-13T15:42:13.192+02:00dünyanın uzak ucu; aşkDünyanın uzak ucunda sevgili gibidir aşk; ağırlığın seni aşağı iterken varlığın yukarı çeker. Binlerce yılın değişmeyen yazgısı aşk hücre çeperi gibi etrafımızda, kendisi yoksa kokusu genzimizi yakıyor. Nice efsaneler, nice ömürler tükendi ardında, kendisi yeniden türedi isimsiz vücutlarda, soluksuz fikirlerde. O fikirlere hayat veren şey genlerden fışkırdı belki binlerce yıldır ama yön veren başka bir kök vardı içerilerde. Öz bir su olmalı, ölümsüzlük suyuna karışmış, katı kalplerde dingin damarlar açmış ve yağmursuz topraklarda bereket olmuş! İnsanın insan olmayı unuttuğu zamanlarda akla gelmiş, ticaret yollarının tozlu topraklarında fakir çıkınlara ekmek olmuş, derebeylerinin zulmüne isyan etmiş bir çift göze yansımış kendisi. Şimdilerde çarşamba pazarında tezgahlara düştüyse, yapay çiftlerde benzerlerini türettiyse de aşktır kendisi ve aşktır bir kez daha kendisini bilene, içten bakana, bakışlarını bükemeyen çeliğe, dünyanın uzak ucundakine!<div><br /><div>Olmasa da benim için, sevgisini yaşayanlara gelsin bu şarkı</div></div><div><br /></div><div><br /></div><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dzdJJf1IKSv0K_ovOT4TqzEpZiQ9c3lzAwoMgo6NZVwwZ_9MxdnHuWXDRceudbZ-Te1IdHfxWM0OZ3ThkWBZA' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-11322411302588803972011-02-04T18:54:00.004+02:002011-02-04T19:26:33.723+02:00Tükenirken<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TUw2vpBgAzI/AAAAAAAAAFk/lCwzQtFKYA0/s1600/138140-1260613088-0.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 209px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TUw2vpBgAzI/AAAAAAAAAFk/lCwzQtFKYA0/s320/138140-1260613088-0.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5569887031244358450" /></a><br /><div><div><br /></div><div>Bir şeyler vardı önceleri üzerine konuşulabilecek, üzerinden geçilebilecek ve karşılaştırılabilecek. Artık hız var, hafıza yerine geçici yorumlar ve dayatmalar var tercih etme şansı sunmayan.</div><div>Hep bir şeymiş gibi davrandık hiç'ten geldiğimizi unutarak. Oysa kısa bir yolculuk kendimize gelmeye yetebilirdi, bizse bize ait olmayan her şeyin peşindeydik hiçlikler diyarında. Şimdi bizim olmayanları yargılıyoruz bizim olacaklarına dair inançla. Sen her şeyi düşlediğinde, geride bıraktıkların masum yolculukların içinde kaybolmuşlardı çoktan, onları zorladın adressiz yolculuklar için çünkü hiçten geldiğini kabul etmek istemedin, bu düşünceler seni zorladı her şey'e, başka şey'lere sahip olmaya. Her sahiplik başka bir anını, her yeni yargılama başka bir seni sildi, seni benzeşmeye yığınlaşmaya teşvik etti. Benzedin, ikizledin binlerce oldun, her şeyin var ama hiçsin, tükendin..</div></div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-62319024982812219652011-01-22T23:58:00.003+02:002011-01-23T00:06:21.645+02:00zaman geçer<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiebahgpD0nSoPOL48myscYTNlLjfIpW_k8a6ObhdO6jYP6RgE6LtGl_rL91KV066-x0dVl6syPnJkaln2BVBp0kM9ygTHQSSlcA7_OcGYBHh6gh-q65L7AeQAhk2AqAEe9KQanZVd_1DI/s1600/138140-1260613088-1.jpg"><span class="Apple-tab-span" style="white-space:pre"> </span><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 281px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiebahgpD0nSoPOL48myscYTNlLjfIpW_k8a6ObhdO6jYP6RgE6LtGl_rL91KV066-x0dVl6syPnJkaln2BVBp0kM9ygTHQSSlcA7_OcGYBHh6gh-q65L7AeQAhk2AqAEe9KQanZVd_1DI/s320/138140-1260613088-1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5565134768773585602" /></a><br /><span class="Apple-style-span" style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: 12px; line-height: 18px; ">Saatin kendisi mekan , yürüyüşü zaman , ayarı insandır. Buna değeri yükleyen de insanın kendisidir. Saat genel için nesnel bir kavram olsa da kişiler için özeldir, üzerine koymak gerekir. Ayarı vermezsen cebinde taşırsın, verirsen o seni taşır.</span>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-90693842963955205642011-01-20T22:03:00.003+02:002011-01-20T22:07:54.638+02:00Arayış<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5CpiJk1p7TLUeui_hWTQ9TWlVvPwLyfUICpnJQr6Xz1elYC-qN1YAA4lZ6OW5QXM_nYZoXqysn6rIxn_JZt4NGVeQlGZQ4moJNRa6Esq983WJaraFGfDqoqNL4_apB_8ISZWe0STKuaM/s1600/138140-1259444098-0.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 220px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg5CpiJk1p7TLUeui_hWTQ9TWlVvPwLyfUICpnJQr6Xz1elYC-qN1YAA4lZ6OW5QXM_nYZoXqysn6rIxn_JZt4NGVeQlGZQ4moJNRa6Esq983WJaraFGfDqoqNL4_apB_8ISZWe0STKuaM/s320/138140-1259444098-0.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5564362288238600914" /></a><br /><span class="Apple-style-span" style="font-family: Trebuchet, 'Trebuchet MS', Arial, sans-serif; font-size: 13px; "><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: Trebuchet, 'Trebuchet MS', Arial, sans-serif; font-size: 13px; "><br /></span></div>Hayat, iyi veya kötü gününde olmana göre değişebilen bir rüya gibi, hayatının tamamen bir kabusa dönmemesi için bir yerinde mutluluğu yakalaman gerekiyor. Dolayısıyla keyifli bir rüya. Ben de bunu arıyorum.</span>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-32118189446848627992011-01-15T02:10:00.003+02:002011-01-15T02:43:02.466+02:00EKSİLME<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://4.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TTDtGI8txLI/AAAAAAAAAFA/YX9pjAqaPqQ/s1600/PICT0775.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TTDtGI8txLI/AAAAAAAAAFA/YX9pjAqaPqQ/s320/PICT0775.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5562206229539701938" /></a><br /><div><br /></div><div> 31 yılın ardından geçen ömrüme ne demek lazım, onu nereye koymak gerek bilmiyorum. Ağırlığımın bu dünyaya kattıkları hakkında evren ne düşünüyor acaba! Şimdi bedenimin içinden çıkıyorum ve evren'in bakışlarıyla bir ömrü sorguluyorum. </div><div> Bu dünyaya gelmiş olmanın pratik hiç bir yararı yok, başka insanların anılarında iyi yerler edindin, başka insanların yüreklerinde acılar bıraktın, kiminde çok biçimsel kiminde az iletişimsel kaldın ama kaçında sen olarak iz bıraktın? Evren'inimi varlığınla 31 yıldır işgal ediyorsun; tereddütlerinde, kararlarında, ezdiğin toprak parçalarında, gülüşünü esirgediğin evsizlerde, yitik çocukluk oyunlarında sen var mıydın? Yoksa varlığını dolduran boş bedenin hoş bir sedası gibi başka bedenlere mi göç etmiştin! Göç halinde bir dünyanın zavallı bedenleri atmosferde azalan tabakaların ince gövdelerinde saklanıyorlar, ağır metanların, karbondioksitin delip geçmesini bekliyorlar topluca; bedenler görüyorum çaresiz, küs, yarına arkası dönük, ürkek. Bunca yıl sonra ağırlığını taşıdığın beden yük olmaktan çıkıp iradenin sınırsız sokaklarında arsız bir kimlik olmalı.</div><div>Bedenimi hissediyorum, yaşadıklarım eksiltiyor birer birer hayattan, umudumu kırmıyorum her şeye karşın; yarın varsa görülecekler de var, evren soluksuz ve kısır ise ona verecek bir tutam nefesim var. Eksiliyorum hayattan içimdekileri arttırarak.</div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-33564580507670273232010-12-27T23:31:00.003+02:002010-12-28T00:06:31.060+02:00geceyarısı yastığa aforizmalar<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TRkN0CH_j8I/AAAAAAAAAEY/CrCubiL6XsQ/s1600/yasliamca1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TRkN0CH_j8I/AAAAAAAAAEY/CrCubiL6XsQ/s320/yasliamca1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5555486802912972738" /></a><br /><p class="MsoNormal" style="font-family: verdana; "><span style="font-family:"Adobe Garamond Pro","serif"">gecenin orta vakitleri yanımdaki yastığa aforizmalar dizdim, karanlık kadar tepkisizdi ama korku yoktu yamru yumru ezilmiş bedeninde, oysa korku en beşeri duygudur, korkmuyorum diyip kendimi ya da başkalarını kandırma telaşına düşmeyip insan olduğumu unutmadım o vakitte.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="font-family: verdana; "><span style="font-family:"Adobe Garamond Pro","serif"">"İnsanlar ışığın çevresinde toplaşırlar. Daha iyi görmek için değil, daha iyi parıldamak için." Hayır olmadı, karanlık tepkisiz, yastık daha da uzak. Başka deneme; <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="font-family: verdana; "><span style="font-family:"Adobe Garamond Pro","serif"">"İnsanların %10'u yaşar. Geri kalanlar sadece vardır." <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="font-family: verdana; "><span style="font-family:"Adobe Garamond Pro","serif"">Bu da olmadı, sokağı teğet geçen arabanın gürültülü ışığı bir selam verdi o kadar, vazçgeçmeden son bir deneme; Kendi omzuna tırman. Başka nasıl yükselebilirsin ki? </span></p><p class="MsoNormal" style="font-family: verdana; "><span style="font-family:"Adobe Garamond Pro","serif""> Pencereyi araladım yastık balkondaydı..</span></p>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-35073965147758991092010-12-12T22:04:00.001+02:002010-12-12T22:10:11.552+02:00geceler gündüze<div><br /></div><div> geceler gündüze dönerken aydınlanmayan taraflarımız var</div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><a href="http://www.youtube.com/watch?v=8H1gOfgRqXE">http://www.youtube.com/watch?v=8H1gOfgRqXE</a>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-29481321446293128372010-12-10T20:15:00.002+02:002010-12-10T20:32:26.109+02:00sisler dağılırken<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://4.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TQJyLbyKjiI/AAAAAAAAAEE/feC8FX_YDug/s1600/PICT1612yeni.JPG"><img style="float:right; margin:0 0 10px 10px;cursor:pointer; cursor:hand;width: 213px; height: 320px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_MTsWSjh8j0g/TQJyLbyKjiI/AAAAAAAAAEE/feC8FX_YDug/s320/PICT1612yeni.JPG" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5549123231636164130" /></a><br /><div>güneşin doğduğu yer nasıl bilinemiyorsa, güneşin battığı yer nasıl bilinemiyorsa,buna karşılık bu güneşin dağların ardından çıkışı ile dağların ardına düşüşü arasındaki yolu az çok biliniyorsa, hele tepenizde durduğunda bu güneş nasıl dünyada bilinen birkaç, iyi bilinen birkaç şeyden biriyse, yaşamanın başlangıç noktası ile bitim noktası sisli bir takım yeşilliklerin buğulu unutulmuşluğu içinde eriyor ama ortasına yaklaştıkça, o yaşamın en parlak anı, öğle vakti, doruk noktası olan tepeye yaklaştıkça anılar aydınlanıyor, tepenin doruğunda hiç erimeyecek bir buz parçasının keskin aydınlığı içinde o yaşam, deniz kollarının birleştiği noktada, bütün öbür anılara meydan okuyan bir ölümsüzlüğe kavuşuyor.</div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-85190965786511292852010-11-27T16:31:00.000+02:002010-11-27T16:32:25.697+02:00Sınırlar ülkeleri, çizgiler insanları..<p class="MsoNormal" style="margin-left:70.8pt;text-align:justify;text-indent: 35.4pt"><br /></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify">Ülkeler aralarına sınırlar koyarken bunu bir çok nedene dayandırabilirler. Dil, ulus, ortak geçmiş farklılığı ya da toprak bütünlüğünü öne sürebilirler ki bunun geçmişi insanlık tarihi kadar gerilere gidebilir. İnsanların günlük hayatta oluşturdukları, dayattıkları çizgilerin ise uzun bir tarihe dayanması bir yana, ortak geçmişi, yaşanmışlıkları bir anda silmesi, ötelemesi anlaşılabilir değil. Kimi zaman açıkça, kimi zaman belirsizce gözümüze sokulan bu çizgiler en basit insani değerleri unutturur, düşmanlaştırır.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Kendini çok basit karşıtlıklarla ifade eden bu dil, çizginin iki yakasına çeker insanları. Hâlihazırda bu çizginin varlığı ortada olmasa, bu kadar çabuk tüketilen ortak geçmişler, yaşanmışlıklar da olmazdı. Her şeyin yolunda gibi gittiği ilişkilerde, birlikteliklerde bile düşman dil hemen yer buluverir kendine. Bitme, değişme, yenilenme hayatın dengesi içinde var olan<span style="mso-spacerun:yes"> </span>olgular <span style="mso-spacerun:yes"> </span>ve dengesizliği önlerler ama yine de insanların birbirlerini ötelediği çizgisel dengesizliği açıklamaya yetmezler. Bu bilinen şehirli-köylü, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz ayrımından daha derinlerde yatan, açığa çıkmak için fırsat bekleyen bir zaman çizgisi. Yolun karşısına geçmek için ışıkların iznini beklersin, yolda seni tedirgin eden hareketlilik vardır ama seni geren şey ezilme tehlikesinden öte havadaki belirsizliktir. Çizgiler sınırlarını belirlemeye başladığında alışırsın, oluruna bırakırsın, herkesin yaptığını yaparsın, görmezlikten gelirsin ya da çizgilerini kalınlaştırırsın.</p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify">Doğduğumuzda sınırlar vardı, çizgiler yolları ayırıyordu şimdi insanları..</p>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-18030010874024637512010-11-27T15:46:00.002+02:002010-11-27T15:54:43.533+02:00kışa doğru istanbul<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxHUpc6AGd7eRy5ACscD7eTiywF5vNQmsjs9pj639Ko4oR_o476hbdqJUHHJOumx3Mrv3HmNnGmy-xOsEKkFOvYcRJ5pHKdPmifGTDqh2TqED-Uqitt9Mvx2-tRwANWcQD8bmFVhEpwJY/s1600/sakl%25C4%25B1.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 211px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxHUpc6AGd7eRy5ACscD7eTiywF5vNQmsjs9pj639Ko4oR_o476hbdqJUHHJOumx3Mrv3HmNnGmy-xOsEKkFOvYcRJ5pHKdPmifGTDqh2TqED-Uqitt9Mvx2-tRwANWcQD8bmFVhEpwJY/s320/sakl%25C4%25B1.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5544226898373666114" /></a><br /><div> Saklı bir şeyler var yaşanmamış, yaşanmış bir şeyler var saklı.</div>andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-17106179989912477442007-09-20T18:12:00.000+03:002007-09-20T18:29:55.268+03:00bir düs arasıBİR DÜŞ ARASI<br /><br />Bir insanı ne mutlu kılabilir? Sonu olmayan arayışlar, huzur, aşk, para, nefret, büyüklük ya da acı çekmek. Düşler belki de bu yüzden, geçici mutlulukların, farkında olunmadan, çoğunluğu hatırlanmadan yaşandığı sessiz mecralarıdır. Mutluluk ve huzur hep kısa süreliğine yaşanan geçici esrimelerdir. Sürekli bir mutlu olma durumundan bahsedilebilir mi orası şüphelidir. İnsan kendisinin ya da başkalarının mutluluğu için uğraşırken, en nihayetinde kendi arayışının kıyısına yanaşır. Mutluluğun kendisini özlemez insan. Özlediği, mutluluk saplantısından kurtulmak için böyle bir zevkin anlamsızlığını sınamaktır. Mutluluğun, dolayısıyla yaşamın elbette bir tarifi olamaz. Her yaşantı, bir noktada kendisinin yinelemesi olduğu kadar, ona katılmışlığın izlerini de taşır. Böylece tek çizgi üzerinde ilerlemeyen bir yaşamı sınırlandırılmış tanımlara hapsetmek, insanı bu çerçevelerde izlemek, zorlayıcı bir bağlama denk düşer. Yazar Cesar Pavese, ben’in çatışma alanını çok iyi çözümlediği için, insanın mutluluk çabasını alaysı bir gerçekliğe döker; “ Biz acı çekerken, acımızın çemberinin dışında mutluluğun varolduğuna inanırız. Acı çekmediğimiz zaman, mutluluk diye bir şey olmadığını biliriz, bu yüzden de katlanacak bir acımız yok diye daha büyük bir hüzün duyarız.” Ve artık iyice biliriz ki, insan – en güçlü görünenin de bile- her türlü zayıflığın en tipik taşıyıcısıdır. Mutlu olmayı beceremediği için çevreye, aileye, arkadaşlara, sevgiliye, savaşlara başvurur. Hiç kopulmayacakmış gibi görünen, tutunulmuş bu dallar bile, içten içe yaşanan mutsuzluğun kendisi haline gelirler. Çoğu kişi için, kendi kendine yetebilerek mutlu olabilmenin seçeneği ne kadar düşükse, yaşamı rastlantı ile açıklamanın seçeneği de o kadar düşüktür. Pavese’nin dediği gibi, aslında bir rastlantı sonucu karşılaşılan sevgilinin arkasından ağlamak, onun gibisini bulamayacağı endişesini taşımak, onunla nasıl tanıştığını ters yüz etmekten ve yaşamın gizini yalanlamaktan başka bir şey değildir. Belki de insanları nerede sonlanacağı belirsiz arayışlara sokan, mutluluğu başka yerlerde ararlarken, kendi ben’lerini es geçmeleridir. Bugün belleğimizde yer edinebilenler, kendi ben’leri için girdikleri çatışmada, yaşamın düş kırıklıklarına rağmen, yazgıya karşı rastlantısallığı, bilinebilirliğe karşı gizemi koyarak en çaresiz durumda bile kendinden-yaşamdan- kaçmamanın mücadelesini vererek bunu başarmışlardır. İnsanlar alışkanlıklardan oluşan bir yaşantı çöplüğünün umarsız eskicileridir. Bir eskici topladığı nesnelerin yitirilmiş düşlerini, eskitilmiş anılarını katar çantasına. Çileler, sevinçler, uyumsuz ve çirkin biçimler, bozulmuş eşyalar gerçek katılığında çantanın içinde birikirken, hayatın heyecan veren yanı keşfedilir. Bir şekilde çocukluğun dokunulmaz aidiyetleridir keşfedilenler. Her birikimin dönüp dolaşıp nefes alacağı yer, kaynağına öykündüğü pınardır. Hayatın hangi noktasından bakılırsa bakılsın, birbirini bütünleyen anlar tatminsizliğin sadık sürekliliği olmaya devam edeceklerdir. Her mutluluk, bir sonraki için arayışın başladığı yere kadardır. İnsan yaşamı ise hiç bitmeyecek bir yolculuk ertesidir. Beden kadar zihnin de yolculuğudur bu! Bu yolculuk şaşırtıcılığını ve gizemini kaybettiğinde geriye kalan ölüm ve yalnızlıktır. Pavese’nin dediği gibi, kaderin amansız oluşu değildir sorun; çünkü insan bir şeyi inatla isterse, onu elde eder. Korkunç olan, istediğimiz şeyi elde ettikten sonra ondan bıkmamızdır. O zaman suçu kaderde değil, kendi isteğimizde bulmalıyız. Bugüne düşen; insanın kendine ve yalnızlığına acımasız geri dönüşüdür.andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5429642976118644532.post-67721803017543627382007-09-15T16:41:00.000+03:002012-11-25T22:32:56.341+02:00Yaşamayı eskitmektenEskitmek için kullanmak gerektir bir şeyi, herhangi bir şeyiYaşamayı tüketmekten Bu da öyle tüketmek için başlamak gerekir.Yaşama sanki hiç gelmeyecek, erişmeyecek bir bayram gibi, BirBelki bu yoldan giderek Bir bayram nasıl beklenirseBelki bu yoldan giderek bir şeye varacakBir bayrama nasıl hazırlık yapılırsa, nasıl yaşamanın bütün kaygıları, bütün işleri, oruçları bayrama yönelirse, o kaygılar, o işler, o oruçlar nasıl o bayramda gerekliklerinin doğrulanışını bulursa Ama bayram gelirseBurada duruyor, Bayram gelirse...Ama bütün bir ömür bir bayram hazırlığıyla geçer de o bayram gelmezse...Bayramın geldiğini kaç kez düşündü hayatı boyunca, kaç kez ‘işte geldi artık’ dedi, kaç kez artık gelen bu bayramla Bugün, bu bayramı gelmiş sayacak mı ki?Oysa bir imgeninAma imge dediği anda, aklına imgeyi getirdiği anda, bir sözle biçimleştiriyor bu kavramı. Bu söz, bütün ömrüne,yaşamasını başarmış olsa da olmasa da, bütün ömrüne yön vermiş, bütün ömrünü yönetmiş bir söz değil mi? Ne yapmışsa o söz yüzünden yapmış değil mi? Hiç değilse öyle görünmüyor mu? O sözü de bir yana bırakabilmeli. Artık o sözün burada yalnız bir anlamı var, o anlamın ötesinde bir değer taşımıyor. Yaşamasını yönettiği zaman taşıdığı değere yer yok buralarda.Hele bu anda. Her sözün her yerde, her çağda, bir başka gerçekliği, bir başka geçerliği.Oysa bir imgenin, bir resmin, yan yana gelen iki rengin, bir rengin çeşitli ayrıntılarının üzerinde durmak, düşünceyi sayıklatıyor. Asıl bundan kaçınması gerekmiyor mu?andranikoshttp://www.blogger.com/profile/06836505443847507404noreply@blogger.com0